23 Kasım 2016 Çarşamba

FINDIK'IN ÖYKÜSÜ


Fındık, Ayvalıklı bir tekir kedi. Son derece yumuşak başlı. Annesi tarafından terkedildiği için anne sütünden yoksun kalmış. Bir gün Ayvalık’taki evimizin bahçesine geldi. Ayaklarını düz tutamıyordu bile. Hayata tutunmasına tabii ki bizim katkımız oldu. Ama o yaşam mücadelesini en çok da kendi çabasıyla kazandı.

Fındık, aslında bitişik komşumuzun çocuklarının bulduğu ve bakmaya karar verdiği bir kediymiş. Cinsiyetini bilmeden ona Gaffur adını koymuşlar. Oysa o zarif bir dişi. Veterinere götürülmüş. Veteriner yaşama şansının olmadığını, uzak bir yere bırakılırsa çocukların bu üzücü durumdan etkilenmeyeceklerini söylemiş. Onlar da sitenin zeytinliklerine bırakmışlar. Fındık (o zamanki adıyla Gaffur) yılmamış. Geri dönmüş ama bu kez ilk evinin bahçesinden bizim evin bahçesine geçmiş. İşte o zaman gördük onu. Öylesine minik, zayıf ve ürkekti ki!  Küçük yüzlü, uzun kuyruklu, sivri kulaklıydı. Bir arkadaşımız, "bu yavrunun kedi olduğundan kuşku duyuyorum" demişti. Onu önce sütle sonra da peynirle besledik. Renklerinden dolayı Fındık adını verdik. İlk zamanlar her gece bir yerlere gidip döndüğümüzde bir başka endişe yaşadık. Ortadan kayboluyordu. Gecenin sessizliğinde çağırsak da ortaya çıkmıyordu. Baykuş, gelincik gibi tehlikeler vardı çevrede. Kalbimiz çarparak aramak zorunda kalıyorduk. Onu ya salıncağın yastıklarının arasında, ya bir saksının içinde ya da bir sehpanın altında buluyorduk. Ayvalık’ın sert rüzgârından da böyle korunuyordu. Tam bir yaşam savaşı veriyordu.

Neden mi eve girmiyordu? İlginçtir.  Hayvanları çok sevmeme rağmen küçük bir köpek yavrusundan bile korkar, bir kedinin dolaştığı ortamda yemek masasında oturamazdım ben. Kedisi ve köpeği olan arkadaşlara gittiğimde onları kapatmak zorunda kalırlardı. Bir arkadaşım bu korkumu yenmemi sağladı. Golden Retriever cinsi büyük köpeği Orli’yi “alışacaksın, başka çaren yok” diyerek bulunduğum odaya aldı. Ben yemek masasını devirdikten sonra, üstüme patilerini koymasın diye iki büklüm dolaşmaya başladım evde. İkinci gün biraz daha dik duruyordum. Üçüncü gün alışmıştım. Ve bir mucize oldu. Ben her türlü köpeğe tanımasam da sarılmaya başladım. Bu korkusuzluğum kediler konusunda da geçerli oldu. Ancak Fındık’la tanıştığımda korkularımdan yeni kurtulmuştum ve bir hayvan edinmeyi düşünmüyordum. Her ne kadar kızım onu benden habersiz odasına alsa da o bir bahçe kedisiydi bizim için. Fındık kendini koruyarak, verdiğimiz yiyeceklerle beslenerek biraz toparlandı. Ankara’ya dönüş zamanı geldiğinde kara kara düşünmeye başladık. Kime bıraksaydık? Kimseyi bulamadık. Bırakamazdık çünkü daha çok küçüktü. Bırakmak ölüme terketmekti. Ankara’da onu sahiplenecek birini nasıl olsa buluruz, diyerek bir taşıma çantası edinip Fındık ile birlikte yola koyulduk. Günün geç bir saatinde Ankara’ya vardığımızda eve girmeden kumunu, mamasını almıştık. Ayvalıklı tekir kedi Fındık geçici evine böyle geldi.

Sonra? Sonrası bir başka yazıya…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder