Fındık, Ayvalıklı bir tekir kedi. Son derece yumuşak başlı. Annesi
tarafından terkedildiği için anne sütünden yoksun kalmış. Bir gün Ayvalık’taki
evimizin bahçesine geldi. Ayaklarını düz tutamıyordu bile. Hayata tutunmasına
tabii ki bizim katkımız oldu. Ama o yaşam mücadelesini en çok da kendi
çabasıyla kazandı.
Fındık, aslında bitişik komşumuzun çocuklarının bulduğu ve bakmaya karar verdiği
bir kediymiş. Cinsiyetini bilmeden ona Gaffur adını koymuşlar. Oysa o zarif bir
dişi. Veterinere götürülmüş. Veteriner yaşama şansının olmadığını, uzak bir
yere bırakılırsa çocukların bu üzücü durumdan etkilenmeyeceklerini söylemiş.
Onlar da sitenin zeytinliklerine bırakmışlar. Fındık (o zamanki adıyla Gaffur)
yılmamış. Geri dönmüş ama bu kez ilk evinin bahçesinden bizim evin bahçesine
geçmiş. İşte o zaman gördük onu. Öylesine minik, zayıf ve ürkekti ki! Küçük yüzlü, uzun kuyruklu, sivri kulaklıydı. Bir arkadaşımız, "bu yavrunun kedi olduğundan kuşku duyuyorum" demişti. Onu önce
sütle sonra da peynirle besledik. Renklerinden dolayı Fındık adını verdik. İlk
zamanlar her gece bir yerlere gidip döndüğümüzde bir başka endişe yaşadık. Ortadan kayboluyordu. Gecenin sessizliğinde çağırsak da ortaya çıkmıyordu. Baykuş, gelincik gibi tehlikeler vardı çevrede. Kalbimiz çarparak aramak zorunda
kalıyorduk. Onu ya salıncağın
yastıklarının arasında, ya bir saksının içinde ya da bir sehpanın altında
buluyorduk. Ayvalık’ın sert rüzgârından da böyle korunuyordu. Tam bir yaşam savaşı
veriyordu.
Neden mi eve girmiyordu? İlginçtir. Hayvanları çok sevmeme rağmen
küçük bir köpek yavrusundan bile korkar, bir kedinin dolaştığı ortamda yemek
masasında oturamazdım ben. Kedisi ve köpeği olan arkadaşlara gittiğimde onları
kapatmak zorunda kalırlardı. Bir arkadaşım bu korkumu yenmemi sağladı. Golden
Retriever cinsi büyük köpeği Orli’yi
“alışacaksın, başka çaren yok” diyerek bulunduğum odaya aldı. Ben yemek
masasını devirdikten sonra, üstüme patilerini koymasın diye iki büklüm
dolaşmaya başladım evde. İkinci gün biraz daha dik duruyordum. Üçüncü gün
alışmıştım. Ve bir mucize oldu. Ben her türlü köpeğe tanımasam da sarılmaya başladım. Bu korkusuzluğum
kediler konusunda da geçerli oldu. Ancak Fındık’la tanıştığımda korkularımdan
yeni kurtulmuştum ve bir hayvan edinmeyi düşünmüyordum. Her ne kadar kızım onu benden habersiz odasına alsa da o bir bahçe kedisiydi bizim için. Fındık kendini koruyarak,
verdiğimiz yiyeceklerle beslenerek biraz toparlandı. Ankara’ya dönüş zamanı
geldiğinde kara kara düşünmeye başladık. Kime bıraksaydık? Kimseyi bulamadık. Bırakamazdık çünkü daha çok küçüktü. Bırakmak ölüme terketmekti. Ankara’da onu sahiplenecek birini nasıl olsa buluruz, diyerek bir taşıma çantası edinip Fındık ile birlikte yola koyulduk. Günün geç bir saatinde Ankara’ya
vardığımızda eve girmeden kumunu, mamasını almıştık. Ayvalıklı tekir kedi Fındık geçici evine böyle
geldi.
Sonra? Sonrası bir başka yazıya…